ZİKİR DUA TEVBE VE İSTİĞFAR BAHSİ
NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
25 - (2689) حدثنا
محمد بن حاتم
بن ميمون.
حدثنا بهز.
حدثنا وهيب.
حدثنا سهيل عن
أبيه، عن أبي
هريرة،
عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم، قال "إن
لله تبارك
وتعالى
ملائكة سيارة.
فضلا. يتبعون
مجالس الذكر.
فإذا وجدوا
مجلسا فيه ذكر
قعدوا معهم. وحف
بعضهم بعضا
بأجنحتهم. حتى
يملؤا ما
بينهم وبين
السماء الدنيا.
فإذا تفرقوا
عرجوا وصعدوا
إلى السماء. قال
فيسألهم الله
عز وجل، وهو
أعلم بهم: من
أين جئتم؟
فيقولون: جئنا
من عند عباد
لك في الأرض،
يسبحونك
ويكبرونك
ويهللونك
ويحمدونك ويسألونك.
قال: وماذا
يسألوني؟
قالوا: يسألونك
جنتك. قال: وهل
رأوا جنتي؟
قالوا: لا. أي
رب! قال: فكيف
لو رأوا جنتي؟
قالوا:
ويستجيرونك.
قال: ومم
يستجيرونني؟ قالوا:
من نارك. يا رب!
قال: وهل رأوا
ناري؟ قالوا:
لا. قال: فكيف
لو رأوا ناري؟
قالوا:
ويستغفرونك.
قال فيقول: قد
غفرت لهم.
فأعطيتهم ما
سألوا وأجرتهم
مما استجاروا.
قال فيقولون:
رب! فيهم فلان.
عبد خطاء.
إنما مر فجلس
معهم. قال
فيقول: وله
غفرت. هم
القوم لا يشقى بهم
جليسهم".
[ش
(سيارة)معناه:
سياحون في
الأرض. (فضلا)
ضبطوه على
أوجه. أرجحها
وأشهرها في
بلادنا: فضلا.
والثانية
فضلا ورجحها
بعضهم وادعى
أنها أكثر
وأصوب.
والثالثة:
فضلا.قال
القاضي: هكذا
الرواية عند
جمهور شيوخنا
في البخاري
ومسلم. والرابعة:
فضل على أنه
خبر مبتدأ
محذوف.
والخامسة: فضلاء،
جمع فاضل. قال
العلماء:
معناه، على
جميع
الروايات،
أنهم ملائكة
زائدون على
الحفظة وغيرهم
من المرتبين
مع الخلائق.
فهؤلاء السيارة
لا وظيفة لهم،
وإنما
مقصودهم حلق
الذكر.
(يتبعون) أي
يتتبعون، من
التتبع، وهو
البحث عن
الشيء
والتفتيش.
والوجه
الثاني:
يبتغون، من
الابتغاء،
وهو الطلب.
وكلاهما صحيح.
(وحف) هكذا هو
في كثير من
نسخ بلادنا.
حف. وفي بعضها:
حض، أي حث على
الحضور
والاستماع.
وحكى القاضي
عن بعض
رواتهم: وحط.
واختاره
القاضي. قال:
ومعناه أشار
إلى بعض
بالنزول.
ويؤيد هذه الرواية
قوله بعده، في
البخاري:
هلموا إلى
حاجتكم. ويؤيد
الرواية
الأولى، وهي
حف، قوله في
البخاري:
يحفونهم
بأجنحتهم
ويحدقون بهم
ويستديرون
حولهم.
(ويستجيرونك
من نارك) أي يطلبون
الأمان منها.
(خطاء) أي كثير
الخطايا].
{25}
Bize Muhammed b. Hatim
b. Meymun rivayet etti. (Dedikî): Bize Behz rivayet etti. (Dedikî): Bize Vûheyb
rivayet etti. (Dedikî): Bize Süheyl babasından, o da Ebû Hureyre'den, o da Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet etti. Şöyle buyurmuşlar :
«Şüphesizki: Allah
Tebareke ve Teâla'nın bir takım seyyar fazla melekleri vardır. Bunlar zikir
meclislerini araştırırlar. İçerisinde zikir olan bir meclis buldular mı onlarla
beraber otururlar. Ve kanatlarıyla birbirlerini kuşatırlar. Ta ki kendileriyle
alt semanın arası dolar. Cemaat dağıldıkları vakit yükselir ve gökyüzüne
çıkarlar. Allah (Azze ve Celle) onları bildiği halde kendilerine: Nereden
geldiniz? diye sorar. Onlar da: Senin yeryüzündeki bazı kullarının yanından (geldik),
onlar sana tesbih ediyor, tek bîr, tehlilde bulunuyor, sana hamdediyor ve
senden istiyorlar, cevabını verirler. Teâla Hazretleri: Benden ne istiyorlar?
diye sorar: Senden cennetini istiyorlar, derler. Onîar benim cennetimi gördü
mü? der. Hayır yâ Rabbî! cevabını verirler. Acaba cennetimi görmüş olsalar ne
yaparlar? der. Melekler: Senden eman dilerler, derler. Benden neden eman
dilerler? Diye sorar. Senin
cehenneminden yâ Rabbi! diye cevap verirler. Onlar benim cehennemimi görmüşler
mi? der. Hayır! cevabını verirler. Acaba cehennemimi görmüş olsalar ne
yaparlar? der. Senden mağfiret dilerler,
derler. O da: Ben onları mağfiret ettim, ne diledilerse kendilerine verdim. Ve
onları eman diledikleri şeyden kurtardım, buyurur. Bunun üzerine melekler: Ya Rabbi
! İçlerinde filân var, günahı çok bir kul. O ancak oradan geçerken onlarla
beraber oturdu, derler. Teâla Hazretleri: Onu da affettim. Onlar öyle bîr
cemaat ki, onlarla düşüp kalkan şaki'olmaz, buyurur.»
İzah:
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbu'd-Deavat'da tahric etmiştir.
Seyyara: Yeryüzünde
seyahat eden meleklerdir. Fudul kelimesi Fudl, Fadl ve Fudaîâ şekillerinde
rivayet olunmuştur. Bu rivayetlerin hepsine göre mânâsı hafeza ve diğer
meleklerden ziyâde olan meleklerdir. Seyyara da bunlardır. Vazifeleri yoktur.
Yalnız zikir halkalarını araştırır ve teftiş ederler.
Hadîs-i şerif, zikrin
faziletine ve suleha ile düşüp kalkmanın bereketine delildir. Kaadî İyâd zikrin
iki çeşit olduğunu söyler. Bunların biri kalble, diğeri dil iledir. Kalble
zikir dahi iki nev'idir. Bir Allah Teânın azametini yerle göklerdeki âyetlerini
düşünmektir ki, bu zikirlerin en yükseğidir. Hadîsden murad da odur. İkincisi
emir veya nehye imtisal ederken kalbiyle Allah'ı zikretmektir. Allah'ı dille
anmak zikirlerin en zayıfıdır. Bununla beraber onda da büyük fazilet vardır.
Nitekim bu hususta birçok hadîs-i şerifler vârid olmuştur. Meleklerin zikr-i
kalbiyi yazıp yazmadıkları ihtilaflıdır. Bazılarına göre yazarlar, Allah Teâlâ
onlara bir alâmet yaratmıştır. Bununla kalbin zikrini bilirler. Bir takımları
yazmadıklarına kail olmuşlardır. Çünkü kalbden geçenleri Allah'dan başka bilen
yoktur. Nevevî: «Doğrusu onlar bunu yazarlar ve kalbin huzuru ile birlikte
dille yapılan zikir sadece kalble yapılan zikirden efdaldır.» diyor.